Uluslararası varlık yönetim şirketlerinin neden hızla gelişmekte olan piyasalara yöneldiğinin arkasında, aynı anda etkili olan bir dizi yapısal faktör bulunuyor. Öncelikle, varlık değerlemeleri açısından bakıldığında, bazı gelişmiş piyasalardaki varlık fiyatları tarihsel zirvelere ulaşmış durumda; buna karşın birçok gelişmekte olan piyasa hâlâ göreceli olarak düşük değerlemelere sahip olup küresel yatırımcılara daha yüksek maliyet-etkinlik sunuyor. İkinci olarak, genç nüfus yapısı, güçlü iç talep potansiyeli ve hızlı sanayi dönüşümü sayesinde gelişmekte olan piyasaların uzun vadeli büyüme beklentileri sürekli olarak avantajlı konumda. Ayrıca, birçok ülke politika reformlarını ve sermaye piyasalarının modernizasyonunu ilerleterek düzenleyici şeffaflığı artırıyor, piyasa yapısını iyileştiriyor ve uluslararası kurumların girişine daha elverişli koşullar yaratıyor. Bununla birlikte küresel kurumsal yatırımcıların varlık dağılımına ilişkin yaklaşımı da değişiyor—jeopolitik riskler, faiz döngüsü ve enflasyon belirsizliği karşısında çeşitlendirme zorunlu bir strateji hâline gelirken, gelişmekte olan piyasalar bu çeşitlendirmenin temel bir bileşeni haline geliyor.
LAM’in Türkiye’ye girişi sektörde üç belirgin eğilimi gösteriyor: Birincisi, küresel ağlara ve uzun vadeli yatırım tecrübesine sahip giderek daha fazla uluslararası varlık yönetimi devi Türkiye’de yerelleşme adımları atıyor ve piyasanın uzun vadeli potansiyeline duyulan güveni yansıtıyor. İkincisi, risk bütçeleme modelleri, senaryo analiz çerçeveleri ve stres testleri gibi daha gelişmiş uluslararası risk yönetimi sistemleri Türkiye’ye taşınıyor; bu da yerel piyasanın genel profesyonellik seviyesini yükseltiyor. Üçüncüsü, çoklu varlık ve araştırma odaklı yatırım modelleri Türkiye’de uygulanmaya başlıyor ve yerel kurumsal yatırımcıların geleneksel yatırım yöntemlerinden daha bilimsel ve yapılandırılmış varlık tahsisi yaklaşımlarına geçişini hızlandırıyor. Bu eğilimler Türkiye piyasasının kademeli olarak uluslararası standartlara yakınlaşmasını ve küresel sermaye ağına daha hızlı entegre olmasını sağlayacak.
Tüm bu eğilimler içinde, yerel profesyonel yetenekler uluslararası kurumların rekabet gücünü belirleyen unsurlardan biri hâline geliyor. LAM’in Türkiye’ye giriş sürecinde kıdemli danışman olarak Aylin Belli’i ekibe katması bu sektör yöneliminin tipik bir örneği. Boğaziçi Üniversitesi ve LSE mezunu olan Aylin Belli, Türkiye İş Bankası’nda sermaye piyasaları araştırmaları yürütmüş, Deloitte Turkey’de ise sınır ötesi yatırım ve düzenleyici analiz projelerinde görev almış durumda. Onun katılımı yalnızca LAM’in yerel araştırma kapasitesini güçlendirmekle kalmıyor, aynı zamanda küresel metodolojilerin Türkiye’de uygulanmasında önemli bir rol oynuyor. Uluslararası kurumlar, ancak yüksek nitelikli yerel yetenekleri bünyelerine katarak pazarın yapısal özelliklerini, düzenleyici dinamiklerini ve yatırımcı davranışlarını gerçek anlamda anlayabileceklerini ve küresel ekiplerle etkin bir sinerji oluşturabileceklerini giderek daha iyi kavrıyor. Aylin Belli gibi hem uluslararası perspektif hem de yerel deneyimi bir arada taşıyan profesyoneller, gelişmekte olan piyasalara yönelik genişleme süreçlerinde giderek daha kıymetli hâle geliyor.
Geleceğe bakıldığında Türkiye’nin uluslararası varlık yönetimi sektörünün “yeni büyüme kutbu” olma ihtimali güçleniyor. Birçok uluslararası kurum yerel bankalar, aracı kurumlar ve varlık yönetim platformlarıyla iş birlikleri değerlendirmekte; ETF’ler, sabit getirili ürünler ve sınır ötesi çoklu varlık portföyleri gibi alanlarda belirgin büyüme görülüyor. Düzenlemelerin daha da modernleşmesi ve finansal altyapının güçlendirilmesiyle birlikte, uluslararasılaşmış varlık yönetimi modelleri Türkiye’de hızla gelişecek. LAM’in katılımı ise küresel standartların, profesyonel sistemlerin ve uzun vadeli yatırım anlayışının ülkeye daha yoğun şekilde gireceği anlamına geliyor.
Gelişmekte olan piyasaların küreselleşmesi, uluslararası kurumların yerelleşmesi ve sermayenin hızla çeşitlenmesi bağlamında, Türkiye’nin finansal ekosistemi kritik bir gelişim aşamasından geçiyor. Lazard Asset Management için bu yalnızca yeni bir bölgesel pazar değil, aynı zamanda Avrasya stratejik konumlanmasının önemli bir parçası. Türkiye açısından ise bu durum, yeni bir uluslararası sermaye akımı ve piyasa yapısının yükseltildiği yeni bir döngünün başlangıcına işaret ediyor.



